“Bilgi, kirlenir mi?” / İbrahim UYSAL

“Bilgi, kirlenir mi?” / İbrahim UYSAL

İnsanoğlu, tarihinin en enteresan dönemlerinden birini daha yaşıyor.

Nereden mi anlıyoruz; verilere, gündemde olan konulara ve olaylara bakarak.

Sosyal bir süreci doğru analiz etmek için, doğru veriler ve doğru yöntemler kullanmanız gerekir.

Bu verilerin sayısal olmasından öte, sosyal yaşamda karşılığının ne olup, olmadığına bir bakmak gerekir.

Zaman sürecindeki kıyaslamalar da, bizi doğru analizlere götürmeye biliyor.

İnsanlık tarihine sosyolojik bir süreç içinde bakacak olursak, ilk insanı, avcı toplayıcı olarak görürüz.

Bunu zamanla ilkel komünal (herkesin yapabildiği kadar) yaşam ve toplumun izlediğini görürüz.

Zamanla, değişe değişe çağların Feodal düzene geldiğini, günümüzde ise bunun kapitalist bir üretim ve yaşam biçimi halinde sürdüğünü görüyoruz.

Burada ezenden, ezilenden söz etmeye bile gerek yok.

Çünkü her şey ortada. İnsanların bazıları, olayları görmek istedikleri gibi görürken, bazıları da, gösterildiği gibi görmeyi tercih ediyorlar.

Dünya savaşları, ekonomik bunalımlar ve göçler dışında insanlığın öyle yaşamından pek de şikayet ettiğini göremeyiz.

Tabi buna toplumsal ahlak din ve inanç gibi faktörlerin de katkısı yadsınamaz.

Şimdi, öyle bir döneme girildi ki, artık bütün Dünya (insanlar, organizasyonlar) yavaş yavaş kendi ekonomik sistemlerini sorgular oldu.

Bunun insanlara yansıması ise aileden tutun da topluma, millete hatta devlete kadar farklı farklı oldu.

İşte ipin koptuğu, zurnanın "zırt dediği" yer de burası.

İletişim, basın yayın, sanal ortam, fısıltı gazetesi her şey yayında ve çok geniş de bir alıcı kitlesi var.

Toplumu uyarması gereken kamu kurumlarına, üniversitelere, demokratik kitle örgütlerine, derneklere ayrıca da aydınlara çok iş düşmekte.

Tabi bir de bunları dinleyen bir toplum kitlesi olması kaydıyla.

Konuşanlar yok mu? Var.

Konuşanları dinleyen var mı?

Yanıtını siz verin.

Bir de her konusulanı dinleyen ve sorgulamadan kabullenen bir kesim yaratıldı.

Oysa, Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, yurttaşlarının uygar bir toplum olması için, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, "çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkmayı" hedef göstermişti.

Günümüzde her şey politize edilip, yozlaştırılıp amacından saptırılsa da, gerçekleri görmek, bulmak zorundayız.

Bir seçim süreci içindeyiz. Olması gerekenler, daha iyi, konforlu sağlıklı ve sorunsuz yaşamak hedef olmadı gerekirken, biz "tek adam mı" yoksa "Demokrasi mı" seçeneklerin arasında gelip, gidiyoruz.

Ya biz bu süreci 1945'lerden sonra aşmadık mı?

Tek Parti döneminden, DP ile çok partili döneme, sisteme gecmedik mi. O halde biz hala neyin seçimindeyiz, neyi yitirdiğimizin, nereden nereye geldiğimizin farkında değil miyiz.

Evet, değiliz.

Buz6 toplum, Millet ve en sonunda da ülke olarak aklimizi6 yitirmek üzereyiz.

Bu şaka gibi gelecek ama etrafınıza bir bakın, neler göreceksiniz.

Önce hurafelerle eğitim sistemimizi bozdular. Anaokulundan üniversitelere kadar, nitelikli özel eğitim olacak diye her şeyin rotası kaydırıldı.

Dünyanın en gelişmiş ülkesi İngiltere'de bile Ana okulu ve ilköğretim devletin okullarında olur. Bizde ise sokak aralarında apartman dairesinde, "kolej" adı altında pazarlanıyor.

Eğitimin geri kalanından hiç siz etmeyeyim.

Özel üniversiteler yokken dünya sıralamalarında ilk sirakarda olan üniversiteler, bugün din sıralarda, yerlerde sürünüyor.

Şimdi size yazımın başlığı ile sorayım, bu bilgi kirlenmesi değil de nedir?

Önce bilgiyi kirlettiler, sonra Cumhuriyeti yok saydılar, Demokrasi bu süreçlerin payandası yapıldı.

Atatürk'ün öğündüğü benim mirasın dediği kurumlar yok edildi.

Sahiden biz neyin 100'üncü yıldönümünü, neyin yeni yüzyılını kutluyoruz, hiç düşündük mü?

İşte, bilgi böyle kirleniyor.

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER