“Yarınlara kıymayın efendiler!..” / İbrahim UYSAL

“Yarınlara kıymayın efendiler!..” / İbrahim UYSAL

Her seçim öncesi, "masal" günler başlar. İnsanlara öyle şeyler sunulur, anlatılır ki, sanki dün yok, hep yarın var ve olacakmış gibi.

Oysa, dün de vardı, evvelsi gün için yarın da olacak, bugün de. Yeter ki, neyi nereye koyacağımızı bilelim.

Bir kere şunu iyi bilelim ve ona göre davranalım artık, yeter.

"Biz bu dünyayı atalarımızdan miras almadık, çocuklarımızdan ödünç aldık." Kızılderili Atasözü

Ülkem için de, Harp Okulu Öğrencisi Cevdet Şakir ÇETİNEL (1905-1989) 1928'de şu dizleri yazar ve bu daha sonra "Harp Okulu Marşı olur. "Kanla, irfanla kurduk biz bu Cumhuriyeti,/ Cehennemler kudursa, ölmez nigâhbanıyız " (savunucularıyız).

Yine Ülkem, Devletim ve Cumhuriyetim için de Mustafa Kemal Atatürk iki kelam eder ve der ki: “Benim iki büyük eserim vardır: Biri Cumhuriyet Halk Partisi CHP), diğeri Türkiye Cumhuriyeti (TC)`dir”.

Her ne kadar "Anadolu" sözcüğü Yunanca "doğu" veya "gündoğumu" anlamına gelen "Ανατολή" sözcüğünden türemiş ise de, Osmanlı döneminde de 19 yy'da "Anadoli /Anadolu" olarak, imparatorluğun Asya kıtası’nda kalan ve Türklerin çoğunlukla yaşadığı yerler olarak kullanılmıştır.

Kurtuluş Savaşı ile de o kadar kan dökülüp, can verilince; ağlayan, yürek yangını "Anaların diyarı" olarak anılmasında da sakınca görülmemiştir.

Dolayısı ile bağzı ağzı olanlar bu ülke için bir "beka" sorundan söz edip, bildiğini okuyup "yoluna" devam etse de, gerçekten sokaklara bir bakınca, bir çok sebepten dolayı, aklı başında her insanı tedirgin edecek bir duruma gelinmiştir.

Kişisel olarak olaylara milliyetçi ya da etnik açıdan bakmam ama yaşadığımız dönemin gerçeklerini de görmemezlikten gelemem.

Konuya gerçekçi bir yaklaşım ile bakacak olursak, "Milliyetçi Düşünce" ya da "Milliyetçilik", 1789-1799 Fransız Devrimi sonucunda ortaya çıkmıştır.

Avrupa'da ise, Napolyon'un (1804-1815) Almanya'yı istila etmesi ile görülür. Aynı şekilde Rusların, Polonyayı işgalinden sonra Polonya'da oluşan güçlü milliyetçilik akımı gibi.

Bilimsel olarak "Milliyetçilik" Kavramını ilk olarak Anthony D. Smith tanımlar ve ona göre, bu kavram ve akım 18'inci ve 19'uncu yüzyılın ruhunu yansıtmaktadır.

Fransız Devriminden önce milliyetçi bir süreç göremeyiz. Fransız Burjuvazisi, yanına yoksul ve topraksız köylüleri de alarak, yönetimdeki Saray ve soylulara, bu gerekçe ile isyan bayrağını açmışlardır.

Bu süreçten sonra toplumun eski sembol ve fikirleri üzerine bir ulus yaratma süreci içine girilmiş ve uluslar oluşmaya başlamıştır.

Bir ulus yaratma ve MİLLİYETÇİLİK süreci, devlet eliyle olur. Bu ise, merkezi ve yaygın bir eğitim gerektirir. Devlet, hem devleti hem de toplumu bütünleştiren, ulusal anıtlar etrafında kitlesel törenler yaparak, yaptırarak, toplum nezdinde semboller etrafında bir birliğin oluşmasını sağlar.

Benedict Anderson'a göre milletler sonradan üretilen, yaratılan "hayali cemaatler" olup, bir MİLLET miti etrafında sonradan mutabakat yoluyla yaratılan olgulardır.

Gelelim Türkiye'de "TÜRK MİLLETİ" tanımına.

Türkiye'nin Kurtarıcısı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün "TÜRK MİLLETİ" tanımına gelince,

Prof. Dr. Afet İnan'ın “Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk'ün El Yazıları” adlı yapıtında, Atatürk'ün kendi el yazısıyla:

“Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” dediği notu paylaşır.

Evet, Atatürk tarafından "Türk Milleti" bu şekilde tanımlanmıştır. "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir".

Mevcut Anayasamızın 66. maddesine göre de "Türklük" tanımı: "Türk Devleti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür", şeklindedir.

En sonunda iktidar da, muhalefet de, herkes eteğindeki taşları dökmeye başladı ve bir SEÇİM SÜRECİNE girildi.

Hani derler ya, "zamanın ruhu vardır" diye, 2023 Türkiye'sinin de ruhu biraz değişmiş hatta garip olmuş gibi.

"Ümmetçilik" ve "Milliyetçilik" birbiri ile çelişen ve çatışan iki süreç ve kavramdır.

Hatta, II. Meşrutiyet döneminde yapılan tartışmalarda İslamcılar, "milliyetçi düşünceyi", ittihad-ı İslam’a (müslümanlar arasında birlik sağlayarak sömürgeciliğe karşı koymayı amaçlayan siyaset için kullanılan deyim) ve Osmanlı Devleti’ne bir tehdit olarak görürler. Yürütülen "ümmetçilik" ve "milliyetçilik" tartışmasında sona bakatığımzda günümüzde İslamcıların, bu tartışma ve kavramlara ilişkin tarihsel süreci kazandıklarını, görmezlikten gelemeyiz.

Bir yandan "Türk", "Türkçe", "Cumhuriyet", "Laik" gibi bir kavram ve olayların tartışıldığı ve bunun bir siyasete malzeme edildiğini görmemek mümkün değildir.

Bir yandan Ülkenin birlik ve beraberliği, diğer yandan Cumhuriyet ve değerleri her gün tartışılmakta, maalesef Cumhuriyet ve değerlerini tartışanların hem sayılarının azlığı hem de nazı siyasilerin bu konuda ki yetersizlikleri karşı tarafın değirmene su taşımakta, bu girilen seçim süreci içinde de geri dönülmez sonuçlara hızla yaklaşılmaktadır.

Ülkenin Anayasasının 2'inci Maddesinde, "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir." diye tanımlansa da, sayılan bu değerlere yapılan saldırıları görmemek için kör olmak gerekir.

Geçin onu, bunu, asıl konu ülke ve Cumhuriyettir. Bu değer, bazı seçilenlerce bilinçli olarak değiştirilerek yok edilmeye çalışılmakta ya da bazı seçtikleriniz kendi koltuklarını korumak ve konforlarından feragat etmemek için sürece ses çıkarmayarak, görmezlikten gelmektedir.

Yaşlıların bir duası vardır, "bu günleri aramayalım" diye. Ben de aynı duayı ediyorum ama bir ekleme ile, "Allah bu ahaliye ve muhaliflere akıl, fikir versin"!..

Kaç yıldır nelerin kaybedildiğinin hesabını yapmayan seçmenler ve, ses çıkarmayan ya da sesi çıkmayan siyasiler ile "14 Mayıs 2023" pek umut verecek bir süreç gibi görünmüyor.

Umut yok mu, var. Hepimizin aklını başına toplamasında.

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER