Keşanlı Tarık Akan, Sonay Can’a konuştu

Veteriner Hekimi Keşanlı Tarık Akan: Covid aşısı ile ilgili yapılan bütün çalışmalar veteriner hekimler tarafından yürütülmektedir. Kanada, Amerika’da veteriner hekimi olmak için tıp fakültesinden daha yüksek puan almanız gerekiyor. İstanbul’da faaliyetlerini sürdüren Keşanlı Veteriner Hekim Tarık Akan ile birlikteyiz. Kendisiyle keyifli bir röportaj gerçekleştireceğimizi umuyoruz.

Keşanlı Tarık Akan, Sonay Can’a konuştu

-Tarık Bey biraz kendinizden bahseder misiniz?

Adım Tarık Akan. İsmim her yerde benden önde gidiyor, taşınabilecek en güzel isimlerden biri. 1976 senesinde Keşan’da doğdum. İlkokulu Zafer İlköğretim Okulu’nda, ortaokulu Anafartalar İlköğretim Okulu’nda okudum. Daha sonra Keşan Lisesi’nde eğitimime devam ettim. Keşan Lisesi’nden sonra da 1993 senesinde İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’ni kazandım.

“Hem okudum hem de çalıştım.”

Maalesef ki İstanbul dipsiz kuyu bu yüzden girdik bir daha çıkamadık. Çocukluğumdan beri babam esnaf olduğu için çocukluğumdan beri onunla birlikte birçok işte esnaflıkla yoğurulduğumdan İstanbul’a gittiğimde de boş durmadım ve üniversite ikinci sınıftan sonra çalışmaya başladım. Bu belki de hayatımdaki en önemli avantajlardan biri oldu. Çünkü öğrencilik hayatınızda çalışmaya başladığınızda mesleği çeşitli yönleriyle görmüş oluyorsunuz.

“Akif Demirel ustamdır.”

1995 senesinde Bakırköy Galleria’da bir mağaza vardı. O mağazada şimdiki YKM’ler gibi her katında başka bir iş yapılıyordu. Bir katında çocuk giyim, bir katında erkek giyim, bir kat kadın giyim ve bir kat mobilyaydı. Ben mobilya katında çalışmaya başladım. Ondan sonra babamdan dolayı pastaneciliğe yatkınlığım vardı, pastane tarafına alındım ve orada şeflik yaptım. Gündüz okula gidiyordum, saat 16.00’dan 23.00’a kadar da çalışıyordum. Çalıştığım yerde bir müdürümüz vardı ve hayvansever bir hanımefendiydi Ümit Hanım, kulakları çınlasın. Bir gün bana dedi ki, “Kanada’dan bir veteriner hekim gelmiş, çok kıymetli bir adam. Mutlaka seni onunla tanıştırmamız lazım.”Daha sonra randevu aldılar ve Akif beyle tanıştık. Akif Demirel benim ustamdır, bugün ekmek yiyorsam onun sayesinde yiyorum. Akif beyletanıştıktan sonra hafta sonları onun yanında çalışmaya başladım. Daha sonra devam ettiğim iş bittikten sonra Akif beyin yanında düzenli çalışmaya devam ettim. Yaklaşık 7 yıl Akif beyin yanında öğrenciliğimi bitirdim. 2004 senesinde Gayrettepe’de kendi kliniğimi açtım ve hala Gayrettepe’de devam etmekteyim. Orada bizimle birlikte birçok arkadaşımız işi öğrendi, kendilerini yetiştirdi. O arkadaşlarımızla birlikte birçok işler yaptık ve yapmaya da devam ediyoruz.

“Veterinerlik fakültelerinin avantajı çok geniş bir alana hitap etmesidir.”

Mezun olmadan önce yanıma gelen arkadaşlara tavsiyem hep okurken bir işe girip işi okuldayken öğrenmek. Çünkü üniversite insanlara bir tane diploma yani işin yapılabilmesi için bir ruhsat veriyor. Ama sizin işi nasıl yapacağınız tamamen kendi bünyenizde, kendi benliğiniz ve kabiliyetlerinizle ortaya koyduğunuz bir şeydir. Ben de dediğim gibi öğrencilik hayatımda bizim veterinerlik bölümünün en büyük avantajlarından birisi mesleğin çok geniş bir alana hitap etmesidir. Gıda alanına hitap eder; ben bir markette müdür yardımcılığı yaptım, gıda bölümünde çalıştım. Pet tarafı kedi, köpek, kanatlı; egzotik tarafı zaten şu an tek başına almış yürümüş durumda.

“Keşan’da da pet sayısı gitgide artmakta”

İnsanlar evlerinde bir hayvanla beraber yaşamayı bir alışkanlık haline getiriyorlar. Bunun keyfine vardıkça dostlarına tavsiye ediyorlar. Pandemi, insanlarla hayvanların daha çok buluşmasına vesile oldu. Çünkü İstanbul yalnız bir şehir. İnsanlar buradaki gibi çok dostluk, ahbaplık, arkadaşlık yapamıyorlar. O yalnızlıklarını gidermek için evlerine bir kedi-köpek aldılar. Çocukları tek ise onlara arkadaşlık etsin diye aldılar. Çünkü çocuklar da dışarı çıkamadı pandemide. Bu yüzden de bizim işimiz bir den bire çok hızlı şekilde büyümeye başladı. Tüm Türkiye’de olduğu gibi Keşan’da da pet sayısı git gide artmakta. Bundan yıllar önce yine bir röportajda söylemiştim; “pet veteriner kliniği Keşan’a mutlaka açılmalıdır”diye. Yazlıkta bile bir sürü insan gelip benden yardım istiyordu. Daha sonrasında kardeşlerimiz Keşan’da çok güzel klinikler açtılar. Onlarla da irtibat halindeyiz ve elimizden gelen yardımı yapıyoruz, onlar da burada bir şeye ihtiyacımız olduğunda yardımcı oluyorlar. Keşan’da önceden veteriner yoktu mecburen herkes Tekirdağ’a gidiyordu. Tekirdağ’da bile petle uğraşan veteriner hekim sayısı iki veya üçtü. Şimdi sayıları çok arttı. Artık herkesin evinde can dostu var.

-Bu mesleği yaparken Keşan ile de ilişkinizi kesmiyorsunuz. Bölgenize gelip gidiyorsunuz.

Aslında ben Keşan aşığıyım, bu bölgeyi çok seviyorum. Doğasını, insanını, oturduğunuz zaman her şeyin elinizin altında olduğu müthiş bir zenginlik var. Dünya’nın birçok yerini dolaştım ama buradaki kadar her şeyin bir arada olduğu yerler çok nadirdir. Bizim Trakya’mız çok nadir ve kıymetli bir yer. Buraları çok iyi korumamız lazım. Her fırsatta buradayım, eşim de zaten Keşanlı. O da buralı olunca Elif kızımız da 1 yaşında olunca Yayla Sahili’nde bir yazlık aldık. Her sene okullar kapanır kapanmaz çocukları buraya getiriyoruz, hafta sonları buradayız, hafta arası biz İstanbul’da çalışmaya devam ediyoruz. Tuna doğdu, o da aynı şekilde büyüdü.

“Denizimiz çok kıymetli.”

Ben Erikli’de büyüdüm, Çamlık Aile Çay Bahçesi babamındı. Yaklaşık 7-8 yıl oranın işletmeciliğini yaptı ben üniversiteyi kazanana kadar. Herkesin birbirini tanıdığı, insanların geçerken birbirine selam verdiği Erikli’nin o eski hallerini de çok iyi biliyorum. Biz orada büyüdüğümüzde gölün sağındaki evler yoktu mesela. Ama artık Erikli köyünün içinde bile yer kalmadı. Erikli’nin eski hallerini de çok özlüyorum tabi. İşçimen Otel orada tekti, herkes oradaki duvarda otururdu. Çay bahçesinde belli bir saate kadar durup ondan sonra duvarın orada geçti gençliğimiz. Bir de bizim denizimiz çok kıymetli. Erikli’nin, Vakıf’ın, Yayla’nın kumu çok güzel.

“Yayla’da balıkçı barınağı insanların hayat kalitesini yerle bir etti.”

Tabi şimdi Yayla’nın kumunu sayamıyoruz. Gereksiz olan balıkçı barınağı buraya yapıldıktan sonra burada çok ciddi bir maddi kayıp oluşturdu. Buranın maddi olarak yarı yarıya düşmesine sebep oldu. İnsanların hayat kalitesini yerle bir etti. Kum kalmadı, insanlar denize girecek yer bulamıyorlar. Evlerimizin önünde taşların üzerinden denize girmek zorunda kalıyoruz. Bir sürü evi aldı, duvarları çöktü, bir sürü masraf edildi. Şu anda Yayla Sahili maalesef içler acısı bir durumda. Her sene oturuyoruz, konuşuluyor, bu limanla alakalı toplantılar yapılıyor ya da mendirekler planlanıyor. Bundan önceki başkan Sayın Mehmet Özcan’la da konuşmuştuk, şimdiki başkanımız Sayın Mustafa Helvacıoğlu’yla da konuştuk. Buranın derhal bir çözüme ulaştırılması ve buradaki hayat kalitesinin yükseltilmesi lazım. Bu insanlara çok yazık. Bu kumun buradan gitmiş olması büyük talihsizlik. Eski hallerini bildiğimiz için çok üzülüyoruz. Buna doğan çocuklar bilmiyorlar tabi. Burada o kadar güzel bir kum vardı ki, Enez’deki kumun aynısı burada vardı. Bu büyük talihsizlik.

“Önce Keşan’ı düşünürüm.”

Ben bir araba alacaksam önce Keşan’a sorarım. Bir yatırım yapacaksam önce Keşan’ı düşünürüm. Keşan benim için vazgeçilmez ve paha biçilemez bir yer, çocukluğumuz burada geçti çünkü. İnşallah yaşlılığımız da burada geçer. Bu şekilde gelip gidiyoruz, çok da memnunuz. Eşimiz, dostumuz, ahbaplarımız hep burada. 7-8 aileyiz, çocuklarımız da birlikte büyüyor ve Trakya kültürüyle büyüsünler istiyoruz. Çünkü Trakya kültürü de çok nadir bir kültür. Dünya’nın neresine giderseniz gidin, Trakyalıyım dediğinizde size biri mutlaka sempatiyle yaklaşır; “Ya ben oraya gitmiştim, oranın insanları çok iyi”diye. Çünkü bizim bir düşmanlığımız, bir art niyetimiz yok. Çok misafirperveriz. Nereden gelirse gelsin insanlar buraya gelip kendilerine ev alırlar, buralarda kalmak isterler.

İstanbul’un kendi başına çok zorluğu var. 1993 senesinde İstanbul’a gittikten sonra oranın bir cadı kazanı olduğunu, insanların birbirini ezerek üzerlerinden yükselmeye çalıştığını gördüm, korkunç bir yer. Kendimizi koruyarak, benliğimizi bozmadan, esnaflığımızla, dürüstlüğümüzle, bir taraftan da bilgi birikimimizle yavaş yavaş ilerlemeye devam ediyoruz.

-Biz yine veteriner hekimliğe dönelim. Mesleğim çok geniş demiştiniz…

Veteriner hekimlik çok geniş bir alandır. Dediğim gibi, ben mesela market alanına girdim belli bir süre kaldım ama bana hitap etmedi. Sonrasında stajımı Keşan’da Ersin beyin yanında yaptım. O zaman Keşan’da veteriner hekim sayısı en fazla 10’du. Şimdi en son artık saymayı bırakmışlar. Çünkü veteriner hekimlik fakültesi sayısı çok arttı. Ülkede de genel bir problem var. Kalitesiz, içeriği doldurulmadan veterinerlik fakültesi, hukuk fakültesi neredeyse artık her ilde var. Buradan çıkan arkadaşlar bir tane profesör görmeden, eline bir tane enjektör almadan mezun oluyorlar. Mesleği artık mezun olduktan sonra öğrenmeye başlıyorlar, biz önayak oluyoruz. Ben mesleğin toplumsal ve örgütlü tarafında da yer alıyorum. İstanbul Veteriner Hekimler Odası’nda yöneticilik yaptım. Daha sonra 2012 senesinde Klinisyen Veteriner Hekimler Derneği kurduk ve şu an onun başkanlığını yürütüyorum. Klinisyen veteriner hekimler derneğinde de mesleğin bilimsel tarafını biraz daha ön plana çıkararak meslektaşlarımızın güncel veteriner hekimliği yani bizim işimizin daha çok yapıldığı, daha iyi şartlarda yapıldığı Amerika ve Avrupa çevrelerindeki gibi bu işin icrasına uğraşıyoruz. Eğitimler düzenliyoruz, meslektaşların kaynaşmasına ve birbirine yardımcı olmasını sağlamaya çalışıyoruz. Bu da çok keyifli benim için. Orada da yine Keşanlı arkadaşlarımız var, dernekte de çalışıyoruz. Ümit Örs var, kendisi aynı zamanda liseden benim sıra arkadaşım. Keşanlı İş Adamları Derneği var, ara ara buluşuyoruz ve oradaki faaliyetlere de katılmaya çalışıyorum.

Mesleğimle alakalı da dediğim gibi büyükbaş için Keşan’a geldim, stajımı burada yaptım. Büyükbaşta karşılaşmış olduğumuz mesleki yoğunlukla İstanbul’daki pet kliniğindeki yoğunluğu kıyasladığım zaman ben kendi adıma pet tarafında çalışmayı daha uygun gördüm. Bu yüzden İstanbul’daki mesleki hayatıma devam ettim.

-İstanbul’da Keşanlıların olduğu örgütler var mesela KEYİAD, Keşanlılar dernekleri gibi. Orada da sizi görüyoruz.

KEYİAD’da yönetim kurulunda beraber çalışıyoruz. Ben Keşanlılarla bir araya geldiğim zaman çok keyif alıyorum. Keşanlılar İstanbul’da da bir araya gelsinler ya da ülke genelinde de faaliyetlerini sürdürsünler istiyorum. Bu örgütlü çalışmanın da içerisindeyim. Orada ara ara arkadaşlarla buluşuyoruz, çok kıymetli insanlar var. Orada da eğitimler ve yemekler düzenleniyor.

-Dünya genelinde bir Vahşi Hayvan Veteriner Hekimliği bölümü var. Bu ülkemizde pek yaygın değil ama bununla ilgili ne söylemek istersiniz?

Antalya’da yunuslarla ilgili çalışan meslektaşlarım var. Maalesef istemediğimiz halde sirklerde bulunan hayvanların sağlığıyla ilgilenen arkadaşlarımız var. Hayvanat bahçesinde bulunan hayvanlara bakmak için çalışan arkadaşlarımız var. Ama diğerlerine nazaran sayıları daha sınırlı. Bizde vahşi hayvan dediğiniz zaman Tarım Bakanlığı’nın bünyesindeki dağlarda yaşayan hayvanların dışında başka bir vahşi hayvan durumu söz konusu değil. O iş daha çok devlet eliyle sürdürülüyor şu an. Gönüllü örgütler sürdürüyor özellikle kuşlarla ilgili. İstanbul’un kuzey tarafı göç bölgesidir. Oralarda faaliyetlerini sürdüren meslektaşlarımız var.Sektör çok geniş. Balık dediğiniz zaman mutlaka bir veteriner hekim vardır. Çiftlik hayvanlarıyla ilgilenen bir veteriner hekim mutlaka vardır. Gıda ile ilgili mutlaka bir veteriner hekim vardır. Sizin Migros’tan ta da başka bir marketten et aldığınız zaman onun mutlaka bir veteriner hekim kontrolünden geçmiş olması gerekir, oralarda veteriner hekimler vardır.

“Viroloji anabilim dalı son dönemde gündeme geldi.”

Bir de bizim genelde halk tarafından bilinmeyen Viroloji Anabilim Dalı son dönemde gündeme geldi, Covid aşısı ile ilgili yapılan bütün çalışmalar veteriner hekimler tarafından yürütülmektedir. Şu an Türkiye’de aktif üretilmiş ve üretime geçecek olan aşı meslektaşımız veteriner hekim hocamız tarafından çıkarıldı. İkinci bir aşı geliyor, yine o da veteriner hekim tarafından çıkarıldı. Dünyada pandemiyle ilgili yapılan çalışmalarda yürütülen çalışmaların başında hep veteriner hekimler var. Çünkü biz coronavirüsü neredeyse 50 yıldır biliyoruz. Coronavirüs o kadar geniş bir şey ki her canlıda hastalığı var. O yüzden virüsün nasıl davrandığını çok iyi biliyoruz. Kedilerde son 5 yılda coronavirüs o kadar büyük ölümlere sebep oldu ki, şu an insanların geçirdiği covidde olduğu gibi çok ciddi salgınlara sebep oldu. Sokak kedilerinin yarısından fazlası öldü. Bununla biz çok uzun zamandır mücadele ediyoruz. Mustafa Hasöksüz hocamız var İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi hocalarındandır, kendisi aynı zamanda benim de hocamdır; o adamın bütün ömrü coronavirüs üzerine geçti. Daha 1994-1995 senelerinde coronavirüs çalışmak için gitti. O yüzden bizim çok iyi bildiğimiz bir alandır.

Mustafa Hasöksüz hocamı bazı tartışma programlarında da görebilirsiniz. Maalesef altına Veteriner Hekim yazmazlar. Çünkü halk nezdinde çok üstün bir durumu yoktur. Veteriner hekimler ile ilgili eskiden gelen bir baytar durumu var bunun dolayısıyla, “biz altına veteriner hekim yazarsak bu insanlar acaba aşıyla ilgili olan inancını kaybeder mi?” diye düşünerek altına yazmaktan bile imtina ediyorlar. Biz bunu geliştirmek derdindeyiz. Zaten yaptığımız örgütlü çalışmalar veteriner hekimliği anlatmak üzerine.

-Bizim gazeteci arkadaşlarımız bile veteriner diyor. Aslında çok yanlış bir yaklaşım.

Halk arasında da veteriner diye tabir edilmiş kaldı ki veteriner kelimesi Türkçe bile değil. Küçümsenmek için kullanılan “baytar” kelimesi Baytar-i Mektebiye’den gelir, veteriner okulu demektir. Baytar-i Mektebiye olarak kalsaymış bizim için çok daha güzel olurdu. Şimdi veteriner dediğinizde “Veterinary Medicine” olarak geçiyor. Kendi başına aldığınızda anlamı hayvan olarak çıkıyor. Burada bir kavram kargaşası var. Bu Avrupa ülkelerinde “Vet.” diye geçiyor ve herkes bu şekilde kullanıyor. Karışık bir iş. Veteriner Hekimi söylem tarzı olarak çok kabul gören bir şey değil ama bu insanların hepsi hekimdir. Tıp fakültesinden daha zor bir eğitimden geçmektedirler. Tıp fakültesindeki bir doktor kadar sağlığın içindeler. Biz zoonozlarla yani hayvanlardan insanlara geçen hastalıklarla ilgili o kadar çok çalışıyoruz ki, insan sağlığı için de vazgeçilmez bir yerdeyiz. Gıdanın en merkezindeyiz. Dolayısıyla o Tek Sağlık’ın içinde bizim derdimiz veteriner hekimlerin de tıpkı doktorlar ve eczacılar gibi sağlık statüsünde değerlendirilmesi gerekir. Bunun da çalışmasını yürütüyoruz. Covid ile ilgili aşılamada bizim meslek grubumuza aylar sonra aşı tahsis edildi. Biz de isterdik ki doktorlarla aynı zamanda yapılsın çünkü biz sahadaydık. Benim kliniğim 1 gün bile kapanmadı. Çünkü ben sağlık işi yapıyorum ve benim kliniğim 365 gün açık. “Covid var ben kedinizi-köpeğinizi alamam” diyemem çünkü bir canla çalışıyoruz. O yüzden de veteriner hekimlerin mutlaka sağlık sınıfında görülmesi gerekir. Biz de her yerde bunu dile getiriyoruz, önemsiyoruz.

-Alternatif tıp, veteriner hekimliğin neresinde duruyor? Kullanılıyor mu?

Veteriner hekimlikte alternatif tıp kullanılıyor. Özellikle Uzak Doğu alternatif tıbbı olan akupunktur çok uzun yıllardır yapılmakta. Bununla ilgili bizim İstanbul’da çalışan hocalarımız da bulunmakta. Alternatif tıptan yararlanıyorlar. Onun haricinde çok yaygın mıdır diye sorarsanız çok da yaygın olduğunu düşünmüyorum. Biz daha çok medikal tıp ile tedavi etmeye çalışıyoruz, alternatif tıptan çok fazla yararlanmıyoruz. Ama ilerleyen dönemde sayılar arttığında, çünkü Türkiye’de çok ciddi bir sayı yok, sayı olsa bile sahipli değil yani sokak hayvanı çok fazla. Sokak hayvanları çok fazla olduğu için onların tedavisi ile ilgili de çok genel geçer kurallar yok. İnsan sağlığında olduğu gibi hayvan sağlığında da giderler ve bakım maliyetleri çok yüksek. Geçen gün bir program yapmıştık. Orada kabaca bir hesaplayalım dediler. Ben de, “baktığınız bir kediyse her ay 200-250 lira gibi bir masrafınız olacak” dedim. Eğer köpek ise masraf biraz daha fazla. Çünkü kütlesi büyük, yediği mama daha fazla, maliyetleri daha yüksek.“Ben eve kedi-köpek alıyorum, beraber yaşarız, evden de bir şeyler veririz” gibi düşünülmemesi gerekiyor. Bu canın bir masrafı olacak. Nasıl ki bir çocuk yaparken planlıyorsunuz, kedi-köpek alırken de planlama yapılması gerekiyor.

“Hayvanlara kemik vermeyin.”

Bizim beslendiğimiz gıdalarla beslenmeleri çok sağlıklı değil. Hazır mama diye sattığımız gıdalarda inanılmaz bir AR-GE var. Kedinin ya da köpeğin ırkına göre veya tüyünün uzunluğuna göre bile mama yapmışlar. Sen istiyorsun ki hiç hastalanmasın, sağlık masrafım olmasın, çok uzun yıllar beraber olalım ve olabildiği kadar uzun yaşasın. Bunlar olsun istiyorsan bu dengeli besini almak zorunda. İnsanlar için de bu böyle; kendi sağlığınla alakalı bir yere gittiğin zaman sizi bir diyetisyene yönlendiriyorlar. Diyetisyen diyor ki “önce sizin yediklerinizi bir dengeye oturtmamız lazım.”Şimdi genel geçer nedir; örneğin gidelim kasaptan kemik artıkları alalım, evdeki hayvanımıza verelim. Bunun zerre kadar faydası yok. Aksine bu çok zararlı. Çünkü köpek onu yerken kırıyor ve kırılan kemikler bir jilet gibi bütün sindirim sistemini çizerek geçiyor. Ondan sonra hayvanlarda bir sürü hastalık ortaya çıkıyor. O yüzden sokak hayvanlarına bile veriyor olsanız kemiğin kendisini değil, yapabiliyorsanız en azından suyunu ve etini kaynatın, ekmekle papara yapın o şekilde verin. Ama lütfen kemik vermeyin çünkü kemik gerçekten çok büyük bir zarar.

“Keşan Hayvan Barınağı Trakya’nın en büyüğü olacak.”

Aynı zamanda Keşan Belediyesi’nden de yardımcı olabileceğimiz bir şey varsa açıyorlar soruyorlar. Şu an çok güzel ve büyük bir barınak yapılıyor. Trakya’nın sanırım en büyük barınağı olacak. Barınaklar bizim çok hoşlandığımız, olmasını istediğimiz şeyler değil fakat diğer taraftan örneğin birçok ülke sokaktaki hayvanı sahiplendiremiyorsa öldürüyor ama biz kıyamadığımızdan ve gönlümüz el vermediğinden dolayı öldürme kararı almadığımız için o hayvanları alıp idame ediyoruz bir şekilde. Barınaklar da bunlardan bir tanesi. Burada tedavi ediliyor, bir süre bakılıyor ve sahiplendirilmeye çalışılıyor. Eğer hiçbir yere verilemediyse alındığı yere geri bırakılıyor. Bu sürecin çok iyi yönetilmesi lazım. Keşan’da çok kıymetli meslektaşlarım var, Hasan bey var belediyede, o da Belediye Veteriner Hekimi olarak çok tecrübelendi ve güzel çalışmaları da var. Kendisiyle sık sık da görüşüyoruz.

“Hayatımın projesini gerçekleştirdim.”

Bizim en son çıkardığımız bir çocuk kitabımız vardı “Vetmen” diye. Bu benim hep hayal ettiğim bir projeydi. “Vetmen” ile birlikte biz o az önce saydığım veterinerliğin geniş alanını her sayısında anlatmaya çalıştık. Bir sayısında büyükbaş ile uğraşıyor, bir sayısında kedi-köpek ile diğer bir sayısında laboratuvara girip aşı yapacak, bir sayıda gıda ile uğraşacak, bir sayıda az önce saydığınız egzotik belki de vahşi hayvanlar ile uğraşacak. Bu şekilde “Vetmen” kitabı için Keşan Belediyesi ile anlaştık, bastılar ve şimdi okullarda çocuklara dağıtıyorlar. Dernek ve Keşan Belediyesi olarak böyle güzel bir proje yaptık.

-Sülük tedavisinin veteriner hekimlik ile bir ilgili var mı?

Bunu bir incelemek gerekiyor. Sülük tedavisi insan tıbbında tüm dünyada kabul görmüş ve alternatif tıp olarak kullanılan bir yöntem. Benim bu konuyla alakalı şu ana kadar aldığım bir duyum, okuduğum bir şey yok ama döner dönmez arkadaşlarla da bu konuyu tartışacağım. Belki de bununla ilgili bir çalışma yapabiliriz. Eğer sülük üreticilerinin yapmış olduğu bir araştırma varsa Türkiye ayağını sürdürebiliriz, üniversiteye sunabiliriz böyle bir çalışma varmış diye. Çünkü alternatif tıp artık tüm dünyada yaygın olarak kullanılmaya başlandı.

-Hayvan Hakları Yasası ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Hayvan Hakları Yasası çok uzun yıllardır meclisten gidip gidip dönen bir yasaydı. Hayvan Hakları Yasası ile alakalı yapılması gereken tek şey aslında her canlının yaşam hakkının eşit olduğudur. Bir kedinin ne kadar yaşamaya hakkı varsa, bir insanın da o kadar yaşamaya hakkı vardır. Hayvan Hakları Yasasındaki aslen uğraşılan, üstesinden gelinmeye çalışılan kısım cezai yaptırımlar. Önceden mal vasfındaydı, şimdi artık canlı vasfına geçildi. Mal vasfındayken cezalar çok düşüktü, ahlaksızlıklar çok fazlaydı. Bu yasalar ne işe yarar; insanlara cezai yaptırımlar uygular. En azından bunu biri yaparken der ki; “yakalanırsam benim başıma şöyle bir şey gelir.”O şöyle bir şey dediğimiz kısım şu an daha yüksek bir şey oldu. Bizim açımızdan da sevindirici oldu. Tabii ki çok fazla eksiği var hala ama bu da atılmış bir adımdır, yıllardır dönen bir yasanın kabul görmesidir. Bizim için bu açıdan önemli oldu. Ama o mal vasfından çıkıp canlı vasfına geçmesi en önemli kısmıdır.

Tüm dünyada en çok üzerinde durulan konulardan biri hayvanların yaşam standartlarının iyileştirilmesidir, özellikle üretimdeki hayvanların. Düşünün ki bir ineği ta Güney Afrika’dan gemiye koyuyorlar, kıtalar geçiyor o hayvan o gemide yaşıyor, geliyor ondan sonra burada üretime konuyor, etinden yararlanılıyor. Bunların hiçbirinin cana değer vermekle alakası yoktur. Bu tür şeylerin yapılmaması gerekiyor. Çiftliklerde de kötü koşullarda hayvan bakılmaması lazım. Onların da bir can olduğunun unutulmaması gerekiyor.

-Bana Youtube’dan bir video göndermiştiniz. Oradaki amaç nedir?

Kanalın sahibi İlker Bey bir hastamın sahibi. Bir gün sohbet ederken; “veteriner hekimlik ile ilgili de bizden talep var, çok kabul gören bir iş. Acaba gelip konuşabilir misini?” dediler. Ben de “tabi ki keyifle gelir konuşurum”dedim. Dostane bir sohbet oldu Youtube’daki video. Flu TV geniş konuları olan, birçok konunun konuşulduğu bir Youtube kanalı. Artık her şey değişiyor. Neredeyse insanlar artık normal TV kanallarını izlemeyi bıraktılar. Hiç kimse normal TV izlemez oldu. Youtube da bunlardan bir tanesi. Burada da bazen spesifik konular bazen geniş konular oturuluyor ve konuşuluyor. Çünkü oturduğunuz zaman izlemekten keyif aldığınız şeyler. Öteki türlü olunca TV’yi sabah açıyorsun aynı, akşam kapatıyorsun aynı. Youtube’da farklı insanlar yaşam tecrübelerini aktardığında daha kıymetli olduğu yavaş yavaş kabul görüyor. Tabii ki çok kalitelileri var, Flu TV de bu kalitelilerden bir tanesi. Ben o videoyu çekmiş olmaktan dolayı çok mutluyum. Geçen gün İlker bey de yazdı, “video çok beğenildi, belki bunun devamını yaparız” diye. Yaz sonunda konuşacağız, devamını da yapabiliriz belki. Ulusal medyada da zaman zaman hasta sahiplerimiz vasıtasıyla ya da güncel konular olduğunda yer alıyoruz, olabildiğince bilgilerimizi aktarıyoruz. Trakyalı olduğumuzu da araya mutlaka sıkıştırıyoruz.

-Son olarak ne eklemek istersiniz?

Lise sınavları bitti, üniversite sınavları yaklaşıyor. İnsanlar tercih yapacaklar. Veteriner hekimlik ile alakalı gençlerin mutlaka bir araştırma yapmasını tavsiye ederim. Gelecekte şu andaki durumundan daha da zorlaşacak veteriner hekim olmak. Gözüken budur. Kanada, Amerika’da veteriner hekimi olmak için tıp fakültesinden daha yüksek puan almanız gerekiyor. Eğitim daha pahalı, sayı çok daha düşük. Tabi lisansı sürdürmek de daha zor ama iyi puan almış veteriner hekimliği yazacak olan arkadaşların mutlaka bunu değerlendirmesini tavsiye ederim. Çok kıymetli bir meslek ve ben çok severek icra ediyorum. İnşallah Keşan’dan daha fazla işini severek yapan gençler çıkar, biz de onlara önayak oluruz, onlarla birlikte çalışırız.

(Sonay Can)

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER