“Öyle bir yerdeyim ki” / İbrahim UYSAL

“Öyle bir yerdeyim ki” / İbrahim UYSAL

Yaşam, zaman, insan ve olaylar. Ne garip çelişkiler ile dolu ve bizler de bu garip çelişkiler içinde yaşayıp gidiyoruz.

Dönem dönemde bu yaşadığım sürece bakıyor ve şaşıp kalıyorum.

Hani Hasan Hüseyin Korkmazgil'in şarkı da olan o dizeleri gibi.

"Öyle bir yerdeyim ki/ ne karanfil ne kurbağa/ Bir yanım mavi yosun / dalgalanır sularda/ ...../ Bu ne beter çizgidir bu/ bu ne çıldırtan denge/ Yaprak döker bir yanımız/ Bir yanımız bahar bahçe. ..... "

Ülke (Türkiye Cumhuriyeti) 1900'lü yılları bitiriyor, koskoca Cumhuriyet ekonomisi batmış, can havliyle dün yaşama veda eden IMF referanslı Kemal Derviş'e sarılıyor.

O da bir yandan halkın canını acıta acıta yaraları sararken, bir yandan da bambaşka bir Türkiye için tirene raylar düşüyordu.

Yeni milenyum bütün şaşası ile geliyordu.

Bütün liderler "tu kaka" sayılmış, Banu Avar'ın anlattıkları ile ABD ve yeni Dünya Düzeni, ılımlı İslam'a uygun Necmettin Erbakan'ın dışında yeni bir lider arıyordu ülkede.

Birden akıllara İstanbul Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Refah ve Fazilet Partilerinin gözde ismi Abdullah Gül geliyordu.

Adalet ve Kalkınma partisi (AKP) 2001 yılında kuruluyor ve bunlar da kurucuları oluyorlardı.

Sonrası seçimler, halkın ve uluslararası sermayenin teveccühleri ile bir siyasi süreç başlıyordu.

Ülkenin kurtarıcı ve kurucu partisi CHP'de dahil bütün köklü siyasi partileri sallantı geçiriyor, siyasi sorunlar yaşayıp küçülürlerken;

AKP, kendince son derece rasyonel ve akılcı yöntemlerle iktidarını sürdürüyordu.

Bu arada da, AKP kendi tabanını yaratma süreci içine giriyordu.

CHP kuruluşuna öncülük ettiği Cumhuriyet ve Devlete nasıl bir siyasi ve ekonomik bir kişilik (Cumhuriyetçi ve Devletçi) kazandırdı ise;

AKP'de, yeni bin yılda, iktidara geldiği Devlet ve Cumhuriyete liberal ve İslamcı bir kişilik kazandırmak süreci içine girmişti.

Cumhuriyetin, ulusalcı ve devletçi geleneğine alternatif, milliyetçi- muhafazakar ve İslamcı kesimler de kendilerine uygun bir burjuvazi yaratmak istemişlerdir.

Devletin kurucu temel değerleri, sürecin daha hızlı ilerlemesi için görmezlikten gelinmiş ve bugün bambaşka bir ülke ve toplum ortaya çıkmıştır.

İktidar, ittifakları ile hazırladıkları siyasi yönetsel süreci başarı ile uygularken, maalesef muhalefet ise süreci çok iyi okuyamamıştır.

Bunu nereden mi anlıyoruz ya da çıkarıyoruz?

Yaşanan "14 Mayıs" seçim sürecinden.

Kapitalist Ekonomik sistem, dünyada bütün ülkelere siyasi ve ekonomik bir kriz süreci yaşatıyor. Ülkemizde bundan yeterince payını alıyordu.

Dünyada yaşanan ile ülkemizde yaşanan arasında önemli bir fark var. Dünya, ekonomik sistemin yeni döngüsünü oluşturmaya çabalarken, ülkemizde ise devletin otoritesi ve denetim mekanizmalarının zayıflatılması ve yok edilmesi, bununla birlikte sermaye transferi ile de sosyal kesimler arasında ekonomik uçurum yaratmıştır.

En yoksul kesim ile varsıl kesim arasındaki açı, inanılmaz ölçüde açılmıştır.

Başını türban ile örtüp, altında milyarlık arabalar ile dolaşanlar, geçtikleri yol kenarında kirden, pastan başını bez parçaları ile saranları görmezlikten gelip, unutmuşlardır.

Maalesef muhalefet ise, iktidarın (AKP) genel yönetimden nemalanmasına alternatif, yerel yönetimleri kendine çıkış yolu seçmiştir.

İktidar, elinde devletin olanakları ile iş, ihale, istihdam, sosyal ve ekonomik yardımlar olarak milyonlarca yurttaşa ulaşırken, muhalefet kendisi adına bu sürece yeterince alternatif üretememiş ve seçmene ulaşmakta geç kalmıştır.

Seçimin son düzlüğünde, İktidar devletin ve iktidar olmanın her türlü olanağını kullanırken, muhalefet verdiği birlik ve güç görüntüsüne;

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun birleştirici süreç yönetimini de önceleyerek daha geniş kitlelere, halk kesimlerine ulaşmalıdır.

Halkın mevcut yönetim için söylediği "bunlar gitsin de" söylemi sıradan bir söylem değildir, geniş kitlelerin yaşam biçimi olmuştur.

Geniş kitlelerin geldiği bu durum, muhalefet tarafından çok iyi değerlendirilip, okunmazsa; İktidar, iktidarda olmanın avantajları ile denetimindeki (elindeki) medyanın ve devlet olanaklarının da etkisiyle süreci, çok farklı noktalara da taşıyabilir.

Tünelin karanlık ve ucunun da çıkışsız olduğu herkesçe görünüyor ve biliniyor.

İktidar, her şeyi en ince ayrıntısına kadar kılı kırk yararken, muhalefetin de, kamuoyunun iktidar için "bunlar gitsin de" beklentisini, çok iyi yönetmesi ve organize etmesi gerekmektedir.

Baharı görmeden, yaz gelip geçmesin de!..

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER