“Siyaset, yaşama dokunmaktır” / İbrahim Uysal

“Siyaset, yaşama dokunmaktır” / İbrahim Uysal

Siyasetin sebebi, hiç tanımadığın kişilerin günlük yaşamına ve geleceğine dokunmak olmalıdır!..

İnsanların ortak şeyler için bir araya gelmeye başlamaları ile insan topluluklarının, zaman ile de ailenin, toplumun;

En sonunda da devletin var olduğunu görüyoruz.

Ailede birlikte yaşamanın nedeni ekonomi, karın doyurma değildir.

Güvenlik, sağlık, ekonomi ve neslin devamı ile birlikte aile, soy, boy gibi gittikçe büyüyen sosyolojik yapıların büyümesi ve büyütülmesi de önemli bir olaydır..

Devletler, böyle sosyolojik yapıların sonucu ortaya çıkmıştır.

Sosyal bir yapının varlığını sürdürebilmesi, oluşacak kural ve yasalardan geçiyor.

Bir insanın ömrü ortalama 50 ile 100 yıl iken, toplumsal yapıların ömrü yüzlerce, hatta binlerce yıldır.

Siyaset de, böyle sosyolojik olay ve toplumsal yapıları tanımlamak için yapılır.

Her dönemin kendine özgü kuralları vardır. Bu yüzden günümüz dünyasında siyasetin kuralları büsbütün değişmiştir. Kişi, toplumun en önemli öğesi olmuştur. Aile, soy sop gibi yapılar geneli tanımlarken, artık günümüz dünyasında kişilerin kişisel özellikleri, beklentileri ayrıcalık yaratır olmuştur.

Bireyler, toplumsal yapı içinde özür birey olma yolunda hızla yol almaktadır. Eğitim, dönemin sosyo-ekonomik koşulları da bu sürece katkı sağlamaktadır.

Birey, aile, soy sop gibi daha büyük yapılardan (geleneksel) ayrı düşünebilmekte, ayrı düşebilmekte karları da tekilleşmektedir.

Günümüzün en önemli sorunlarından birisi de işte budur. Toplum, kişiselleşen bireyler ile hızla bir değişim ve dönüşüm içindedir. Daha önceleri olumsuz örneklerin tanımı olan, "Her Koyun Kendi bacağından Asılır" sözü, artık günümüzde bireylerin yaşam biçimi olmuştur.

SİYASETİN SORUNU bu noktada başlamaktadır. Geniş kitleler için yapılan siyasetin odağına kişiyi koymak zorunda kalınması.

Gelirin kişiselleşmesi; kişilerin, birey yapılması, sıradan bir süreç değildir. Aynı toplumsal yapı içindeki kişilerin kişilik özelliklerinden tutunda da sosyal, kültürel, ekonomik, siyasi yapı ve beklentiler, çok farklılaşmıştır.

O yüzden de, siyasetin odağına kişiler, bireyler konulmuştur.

17.yüzyıldan bu yana, Engels ve Karl Marx ile birlikte toplumsal yapı içindeki bireylerin tanımı, SINIFSAL (işçi, burjuva v.b gibi) olarak yapılmaktadır.

Kişileri birlikte tanımlayan en önemli özellik aile, kan bağı değil, sosyal ve ekonomik koşulların zorladığı süreçler olmuştur.

Günümüz dünyasında, sınıfsal çelişkileri artarken, bireysel özelliklerin geliştirilmesi ile sosyal katmanlar arasında geçişlerin çok hızlı ve kolay olması, sistem tarafından sağlanıyor olmuştur.

Bizim gibi ülkelerde seçimler, kitlelerin temel beklentileri ve yaşam standartlarını iyileştirme yerine, sitemin sürdürülmesi ve geniş halk kitlelerinin uyutulması, uyuşturulması üzerine kuruludur.

Önceleri Anadolu'nun "Gelen, gideni aratır" sözü bir istisna iken, nede ise kural olmuştur.

Önerilen, dayatılan sistem, kişilerin yaşam standartlarının iyileştirilmesi yönünde değil, sistemin devamının sağlanması ve sisteme bağlılığını bildirmiş üç-beş kişinin örnek gösterilip, sistemin sürdürülmesine dönük bir sürece döndürülmüştür.

Gelinen süreçte CHP, bu sürece dur diyecek bir parti olmalıdır.

Yapılmak ve yaşanmak zorunda kalınan İTTİFAK ile CHP, popüler kültürün etkisi ile de sosyal ve siyasal bilinçten uzak olup, iktidar sürecini boşa harcamamalıdır.

Gün, CHP tabanının, CHP'nin tarihsel ve ideolojik tutarlılığına bağlı seçimlerini yapmak zorunda olduğu günüdür.

Sanal medya oyunları ile, sistemin sürdürülmesine yönelik sistemin tuzak ve oyunlarından uzak kalmalı ve durulmalıdır.

CHP'nin bilinçli seçmenin bu ayrımın farkında olacağına inanmak istiyorum.

CHP, popüler kültürün bir partisi değil; 20 yy'ın, ilk ve tek anti-emperyalist kurtuluş savaşını veren ve Devleti kuran bir partidir.

CHP, elbette ki sistemin içinde ama SİSTEMİ DEĞİŞTİRECEK ve DÖNÜŞTÜRECEK parti olmalıdır. Bu görev de, CHP seçmeninden, CHP'nin tüm yönetim kademe ve kadrolarına düşmektedir.

İTTİFAK içinde olsa bile, Mustafa Kemal Atatürk'ün yaptığı gibi CHP, sistemin partilerinin tercihleri ile, sistem partilerinin yaptıklarını yaparak değil, DEVRİMCİLİK ilkesinin gereğini yaparak Sosyal Devleti önceleyen İKTİDAR partisi olmalıdır!..

Şimdi SEÇİM ZAMANI, CHP SEÇMENİ ve YÖNETİMLERİNİN de hedefi ve amacı Devrimci ve Halkçı ideolojisine uygun süreçleri yönetmek ve uygulamak olmalıdır.

Çünkü İKTİDAR, İNANMIŞ Kadroların SAVAŞLARI KAZANILIR ve SÜRDÜRÜLÜR.

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER