“Zamanın Kemalleri” / İbrahim UYSAL

“Zamanın Kemalleri” / İbrahim UYSAL

Osmanlı, üç kıta da koskoca imparatorluk sınırlarından bir avuç toprağa kadar devlet olarak gerilemiş, o topraklarda işgal altına.

Sarayda Sultan ve haremi mutlu ama Osmanlının komutanları, İstanbul'dan çıkmak için İngiliz Validen izin almaları gerekiyordu.

Yıllar 1919 ile başlıyor ve Samsun'da nefes alınıyordu.

Takvimler 1920'ler, Ankara'nın en sıkıntılı ve yokluk günleri. Para yok, asker sınırlı ve yurtseverler yurdun dört bir yanında kurtuluş için uykusuz geceler geçiriyor, işbirlikçiler ise Saraydan tutun da işgallerin olduğu yerlerde, işgalcilerin, iş ortakları.

Temmuz biter ve 1921'in Ağustos ve Eylül'ünde Sakarya'da bir umut doğar, bir ulus kendine gelmeye başlar.

Bir yıl sonranın Eylül 9'unda da İzmir'de derin bir nefes alınır.

Türkiye Cumhuriyeti ile bir Mustafa Kemal doğar.

Bu Anadolu toprakları, çok enteresan topraklardır. Asya ve Afrika insanın, medeniyetlerin ve birbirlerine mezopotamya ile bağlanırken, Avrupa karadan Anadolu ile bağlanmak zorunda idi.

Hint Okyanusu, Basra Körfezi ve Kızıldeniz ile kollarını açarak Anadolu’ya yol oluyordu.

Asya'nın steplerinden başlayan göçler, M.Ö 2000'lerde Kafkasları aşarak Anadolu'ya ulaşıyordu. Bu yolculuk Kızılırmak dolaylarında son buluyor ve Ankara'nın da içinde bulunduğu geniş bir alanda ilk devletlerini kuruyordu HİTİTLER.

Bugün Ankara'nın göbeğinde bulunan Sıhhıye Meydanında bulunan HİTİT ANITI ise, binlerce yıllık bir öyküyü ve Mustafa Kemal'i simgeler.

Bakanlıklar, TBMM, elçilikler derken soluğu Atatürk'ün Çankaya’sında alırsınız.

Zaman bazen çok acımasız olur. Aradan yüz yıl geçer ve bu toprakların ne acıları biter ne de derdi.

Herkesin gözü vardır, dahası herkesin de eli. Belki de en acısı bu olsa gerek.

Ankara, bazen kendisini yalnız ve kimsesiz hisseder,

Kendisine giydirilen giysiler dar gelse de, o sabır etmesini de, direnmesini iyi bilir, acıyı bal eyler.

Batı emperyalizminin bir kuyruk acısı vardır bu topraklarda.

Kendisi uzaklarda olsa da, gözü hep bu toprakların üstünde olur.

Bir 24 Ocak 1980 günü, batı emperyalizmi, globalizm maskesi altında yeniden bu topraklara tohumunu atar ve 2000'lere gelindiğinde ise, artık bahçesinin duvarlarını örer, içine hanını, hamamını yapar oturur.

Hep bir "yüz yıllıktır" söylemi olur Türkiye Cumhuriyeti için.

Bir ülkenin yurttaşları soluk aldıkları toprakların üstünde ki devletleri için nasıl "100 yıllıktır" söylemine ses çıkarmaz, hiçbir şey yokmuş gibi davranır, sizi bilemem ama ben anlamış değilim.

Sosyal, ekonomik ve siyasi kriz mırıldanmaları ile 2022'den 2023'e yol alırken, bir de 6 Şubat’ta Anadolu’nun batısında yer yerinden oynadı.
Onbinlerce insan değil, YURTTAŞ yaşamını kaybetti.

Evler harabeye döndü, şehirlerin yarısı haritadan silindi.

Neden ise herkes karından konuşmayı pek sever oldu topraklarda. Ilımlı İslam ile Çağdaş ve Laik Cumhuriyet'in sürtüşmesi yokmuş gibi sayılır.

Tıpkı, 1514'de Çaldıran'da Yapılan savaşta çarpışan ve ölen askerlerin her iki tarafının da aynı milletin insanları olduğunun yok sayılması, görmezlikten gelinmesi gibi.

Bir yanda dizelerinde "Sanma şâhım/ herkesi sen/ sâdıkane/ yâr olur/ Herkesi sen/ dostun mu sandın/ belki ol/ ağyâr olur/ Sadıkâne /belki ol /âlemde bir /serdar olur/ Yâr olur /ağyâr olur /serdar olur/ didâr olur" diyen Yavuz Sultan Selim;

Diğer yanda, Şah Hatayi mahlası ile "Usul erkan bilmez nadan elinden/ Usul ağlar erkan ağlar yol ağlar/ Bülbülün figanı gonca gülünden/ Bülbül ağlar diken ağlar gül ağlar" diyen Şah İsmail.

Emperyalizm bu topraklarda o gün başka kol geziyordu, bugün başka. Sevgili halkım da, derin kış uykusunda.

Bir siyasi iktidar savaşıdır gidiyor. Bir yanda "Millet İttifakı" adı altında ve Kemal Kılıçdaroğlu komutasında (eşgüdümünde) muhalefet bloğu, diğer yanda Recep Tayyip Erdoğan komutasında "Cumhur ittifakı" adı altında iktidar bloğu.

Depreme kadar iktidar için ekonomik sorunlarla bir süreç yaşanırken, deprem ile birlikte sorunlar katmerleşti.

Ha yeni iktidar geldi geliyor, "geliyor, gelmekte olan" derken, bir akşam üstü, saksılar yıkılda, güller viran oluverdi.

O Kemal gibi bu Kemal de, sakin, vakur ve ağırbaşlı topladı komutanlarını, soğuk bir 6 Mart akşam üstü yürekleri ısıtmaya selamlar yolladı.

Türkiye Cumhuriyeti'nin ikinci Hükümeti Kuran İsmet İnönü gibi, o da herkesi kapsayan, herkesin kendini bulacağı, göreceği bir yönetim için kolları sıvadı.

O Kemal Başladı; bu Kemal'e de, ha Kemal sıra sende demekten başka ne denilebilir ki!..

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER