Tarımda 40 yılın bilançosu

CHP, tarım sektörü ve sektörün belkemiği olan çiftçinin sorunlarını biliyor ve farkında.
İktidar olduğunda tüm sorunları çözebilecek tek partidir.
Tarımda yeni bir kurtuluş savaşına ihtiyaç var.
Tarımda, ülkenin tarımsal potansiyeline uygun, kendine yeterliliği esas alan, teknoloji destekli, örgütlenmeyi esas alan yeni bir modele ihtiyaç var.
Bunu başarabilirsek, Türkiye ekonomisi için tarım sektörü önemli bir çıkış yolu olacaktır.
Yıllarca kendi kendine yetebilen 7 ülke arasında gösterilen, bazı ürünlerde dünyada üretilen üretiminin neredeyse büyük bölümünün ülkemizde üretildiği ürünler ile on plana çıkan ülkemiz AKP iktidarında kendi tarımını bitirip yabancı ülkelerde arazi kiralayarak tarım yapma hevesi ile yola çıktı.
Türkiye, 2014 yılında Sudan'da 99 yıllığına 780 bin 500 hektar, Nijer’de 1 milyon hektarlık alan tarım arazisi kiralamıştı.
Peki Suriye’de savaşa rağmen ülkenin önemli tarım ürünleri olan mercimek, soya, buğday, zeytin, pamuk, meyve ürünleri başta olmak üzere tarım ürünlerini, bölgesel çetelerin eliyle tarım yaptırıp, çıkan ürünleri alan, ticaretini yapan, ülkedeki bahane edilen iç savaşa rağmen tahıl siloları kuran firmalar kime yakın ?
Bu ürünleri kim alıyor ve pazarlıyor ?
Suriye’deki savaş gerçekten özgürlükler üzerine mi yoksa rant ve para savaşı mı?
Kolay para peşinde olan ve rant peşine düşen siyasiler ve onlara çalışan sözde çiftçi örgütleri ve kooperatifler ve bu kooperatiflerin sözde vatansever, milliyetçi yöneticileri, şirket çalışanları ve en önemlisi çiftçinin elinden traktörünün haczedilmesine göz yuman ve haczeden sözde mesleğini yaptığını iddia eden yasa uygulayıcılar, buradaki karşılıklı ticari ve kazan kazan ilişki ağı içinde varlığını sürdürmeye çalışan, yüksek girdi maliyetleri altında ezilen ve tarım arazilerini ekmeyi bırakma durumuna gelen sevgili halkımız bu seçimde bunun hesabını soracaktır.
Bağımsızlık Savaşı’nı kazanan Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, cumhuriyeti ilan etmeden, İzmir’de İktisat Kongresi’ni toplamaları bir tesadüf değildir.
Yıllarca süren (1911-1922) savaşlardan kalan köylüyü, çiftçi yapmak temel hedeflerden birisiydi.
O dönem 13 milyon nüfusun yüzde 80’i köylü.
İzmir İktisat Kongresi ile tarım politikasının temel ilkesi “Milli ekonominin temeli ziraattır” şeklinde belirlendi.
Uygulanacak tarım politikasının temel felsefesi ise Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ülkenin gerçek sahibi ve efendisi, hakiki müstahsil olan köylüdür” sözüne dayanır.
1.İktisat Kongresi’ne “Çiftçi Grubu” tam 96 maddelik bir metin sunar.
Bu isteklerin birçoğu da köylünün üretim yapmasını engelleyen, yabancılara mahkûm kılan uygulamaların kaldırılmasına yöneliktir.
Çiftçi Grubu’nun talepleri arasında Aşar vergisinin kaldırılması, tütün ekimi ve ticaretinin serbest bırakılması, tütünde Reji İdaresi’nin kaldırılması, tarımsal kredilerin düzenlenmesi, hayvan hastalıklarıyla mücadele, tarım alet ve makinalarının standartlaştırılması, yükseköğretim görenlerin bir süre köylere gönderilmesi gibi çok temel istekler var.
Bunların önemli bir bölümü kısa zamanda gerçekleştirilir.
Bütün bu çalışmalarda Atatürk kendisi de öncü olarak yer alır.
Yeri gelir traktörün üzerindedir, yeri gelir kooperatifin kurucu ortağıdır.
Atatürk Orman Çiftliği’ndeki çalışmaları ile örnek bir çiftçi olarak yol göstericidir.
Dönüm noktası 1980 ve 24 Ocak Kararları
Tarım sektörü için, 1980 yılı özellikle 24 Ocak Kararları bir dönüm noktası oldu. Cumhuriyetten 1980 yılına kadar oluşturulan altyapı, tarımsal kurumlar, üretim deseni, ihracata dayalı geleneksel ürün üretimi ve tarımsal sanayideki gelişmeler bir yana bırakılarak, ülkenin ancak sanayi ve turizmle yani hizmet sektörü ile kalkınabileceği benimsenmiştir. Tarım, ekonominin sırtında bir yük olarak görülmüş, uluslararası sermaye ve kuruluşların dayatması ile tarım sektörü kontrolsüz bir şekilde dışa açıldı.
Tarım sektörü desteksiz bırakıldı. İthalat kapıları sonuna kadar açıldı.
Tarımsal üretimi ve üreticileri “ithalatla terbiye etme” politikası ilk kez Turgut Özal döneminde başladı ve bugün hala devam ediyor.
Tarımda reorganizasyon adı altında 1985 yılında başlatılan çalışmalarla kurumsal yapı dağıtıldı.
Ziraat İşleri, Zirai Mücadele, Toprak-Su, Gıda İşleri, Veteriner İşleri gibi alanında uzmanlaşmış kurumların hepsi kapatıldı veya başka kurumlara bağlandı.
Etkisizleştirildi.
Tarımı besleyen ana damarlar kesilmiş oldu.
Özelleştirme tarımla başladı
Dünyanın aksine Türkiye’de özelleştirme tarımla başladı.
Et ve Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu, Yem Sanayi özelleştirilerek üretimi destekleyen kurumlar ortadan kaldırılınca ve bir yandan da ithalat kapıları açılınca hayvancılık çöktü.
Doğu ve Güneydoğu’da başlayan terörün de etkisi ile hayvancılık yapmak daha da zorlaştı.
Canlı hayvan ve kırmızı et ihraç eden Türkiye, ithalat yapan ülke konumuna düşürüldü.
Zirai Donatım, TEKEL, Şeker Fabrikaları, Türkiye Gübre Sanayi (TÜGSAŞ) gibi hem üretimi doğrudan ilgilendiren hem de girdi sağlayan kurumlar da özelleştirilince, bitkisel üretim de büyük yara aldı.
Ülkede yaşanan krizlerin faturası tarıma kesiliyordu.
Örneğin 1994 krizi yaşanınca dönemin Başbakanı Tansu Çiller, tarımsal destekleme kapsamındaki ürün sayısını 26’dan 9’a düşürdü.
Tarımın en çok desteğe ihtiyacı olduğu dönemde destekler kesildi.
Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği anlaşması yapıldı.
Tarıma ilişkin tavizler verildi.
IMF-Dünya Bankası Politikaları
Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası 1990’lı yılların sonuna gelindiğinde tarımda politikalarını belirleyen, tarım ürünleri fiyatına bile müdahale edecek kadar ipleri ele geçirdi.
Tarımda Reform Uygulama Projesi (ARİP) Dünya Bankası Projesi olarak 1999 yılında uygulamaya konuldu.
Proje kapsamında Çiftçi Kayıt Sistemi’nin oluşturulması, üretimden bağımsız olarak Doğrudan Gelir Desteği uygulamasına geçilmesi, 4572 Sayılı Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri Yasası ile “özerklik” adı altında birliklerin tasfiyesi, etkisiz hale getirilmesi öngörüldü.
Büyük oranda da başarıya ulaştı.
Yasa ile Tarım Satış Kooperatifleri’ne devlet tarafından mali destek yapılması yasaklandı.
Tarıma yönelik birçok destek kaldırılarak, doğrudan gelir desteği adı altında üretime değil üretmemeye destek sağlandı.
Amerika’dan çantasında 15 günde çıkarılacak 15 yasa ile Türkiye’ye gönderilen Kemal Derviş’in hazırladığı ekonomi programı uygulanırken, Şeker Yasası ve Tütün Yasası çıkarıldı.
Tütün üretiminde sözleşmeli üretimle uluslararası sigara tekelleri söz sahibi oldu.
Şekerpancarı üretiminde kota sistemine geçildi.
Tarımsal ürünlerin fiyatı IMF tarafından hükümete bildiriliyor ve hükümet de bunu niyet mektuplarına yazıyordu.
Buğdayın fiyatını aslında IMF belirliyordu.
Tarımda 19 yıllık AK Parti iktidarının uygulamaları
Ülke 2001 krizi sonrasında IMF ve Dünya Bankası politikalarından nefes alamaz hale gelmişken büyük umutlarla iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti), ilk 3 yıl aynı politikaları sürdürdü.
AK Parti iktidarı dönemine genel olarak bakıldığında; 6 bakanın görev yaptığı 19 yıllık dönemde önemli yasal düzenlemeler yapıldı. Tarım Kanunu, Tohum Yasası, Biyogüvenlik Yasası ve daha birçok yasa çıkarıldı.
Turgut Özal döneminde başlayan ithalatla terbiye politikası en katı biçimde bu dönemde uygulandı. Bu dönemde ithal edilmeyen ürün kalmadı denilebilir.
İthalat politikası tarımı zorluyor
Üretimin değil, ithalatın desteklendiği, yüz binlerce kişinin tarımdan çekildiği, aile işletmeciliğinin tasfiye edilerek yerine şirket tarımının egemen kılındığı bu dönemde çiftçi para kazanamamaktan, tüketici gıda ve tarım ürünlerini çok pahalıya almaktan hep şikâyetçi oldu.
Tarım toprakları en çok bu dönemde amaç dışı kullanıma açıldı.
Acele kamulaştırmalarla tarım toprakları ranta açıldı.
Duble yollar ovalardan geçirildi.
Zeytinlikler yok edildi.
Koruma altına alınan ovalara termik santral kurmak için ihale üstüne ihale yapıldı.
Büyükşehir Yasası değiştirilerek bir gecede 16 bini aşkın köy mahalleye dönüştürüldü. Sadece tarım toprakları değil, Hidro Elektrik Santralleri ile dereler kurutuldu.
Hükümet değişmese de bu dönemde de tarım bakanı değiştikçe tarım politikası değişti.
Zenginlik üretecek politikaya ihtiyaç var.
Türkiye, bulunduğu coğrafya ve iklim koşulları, biyoçeşitliliği, tarımsal üretim kültürü ve insan kaynağı ile tarımda çok büyük potansiyele sahip olmasına rağmen bunu zenginliğe dönüştüremiyor.
Tarımda yeni bir kurtuluş savaşına ihtiyaç var.
Bu savasi CHP ittifak ortakları ile başlatacak, tarımda, ülkenin tarımsal potansiyeline uygun, kendine yeterliliği esas alan, teknoloji destekli, örgütlenmeyi esas alan yeni bir modele ihtiyaç olduğunun bilinci ile iktidar olduğumuzda yeni bir tarım hamlesi ile CHP iktidarında Türkiye ekonomisi için tarım sektörü önemli bir çıkış yolu olacaktır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında kurtuluş savaşından yeni çıkmış, halkın bile evinde yemeğe ekmeği olmayan bir ülkeyi 15 yıl gibi kısa sürede yaptığı reformlar ile ayağa kaldıran ve ülkede tarım ve tarımın belkemiği olan çiftçilerimize hak ettiği değeri vererek her zaman halkımızın yanında olan ülkemizin kurucu lideri Mustafa Kemal ATATÜRK ve onun kurucusu olduğu CHP iktidarında her zaman çiftçimizin yanında olmaya siz veriyoruz.
Mustafa Kemal ATATÜRK ' ün dediği üzere;

"Efendiler! Milletimiz çiftçidir. Milletin çiftçilikteki çalışmasını yeni ekonomik tedbirlerle son hadde eriştirmeliyiz. Köylünün çalışmasının neticeleri ve verimleri kendi menfaati lehine son hadde çıkarmak ekonomik siyasetimizin temel ruhudur. Türk köylüsünü ‘Efendi’ yerine getirmedikçe memleket ve millet yükselemez."

OKTAY AKMERİÇ

YORUM EKLE