‘Anne, kostüm alabilir miyiz?’ / İbrahim UYSAL

‘Anne, kostüm alabilir miyiz?’ / İbrahim UYSAL

Günlerden pazardı, baştan etliye sütlüye karışmadan, şubat neden 28 çeker, Jul Sezar ile İmparator Ağustos'un buna katkıları nelerdir diye bir fantastik yazı kaleme alacaktım ki;

Hiç bir şeyden habersiz bir kız çocuğunun tek sözü beni dağıttı, beni benden kopardı, aldı götürdü bu satırlara.

Geçenlerde, bir yakınımın çocuğunun doğum günü kutlamasına katıldım. Eeee artık öyle masun pasta kesmeler falan hayal. Yeni moda, Kara Kedili, Spider Manli; kız ise de Barbi ya da Elsalı giysiler pek moda imiş. Yapacak bir şey.

Kocaman insanların ömür boyu çılgınlıkları varken, çocukların bir günlüğüne çılgınlığına "hayır" mı diyecektik.

Eee milliyetçi ve Mukaddesatçı yöneticilerimizin olduğu bu zaman da, Tarkanlı, Kara Muratlı, giysiler olacak değildi ya!...

Yazacağım konu işin bu bölümü değil. Kutlama bitti, konuklar evlerine gittiler ki tam bu sırada çocukları ile bir genç hanım geldi. Tanıdıklarının çocuklarını okul arkadaşları ve anneleri imiş..

Onlar da yediler, içtiler ve eğlendiler. Gitmeye hazırlanıyor iken, doğum günü yaklaşan kız çocuğu Annesine, "Anne, bana da kostüm alacak mıyız?" diye son derece olağan bir soru sordu.

Birden çocuklar anlamadılar olayı ama Anne konuyu ve konuşmayı duymamazlıktan gelip geçiştirdi. Olayı bilenlerin ise içleri erdi, benim gibi yandı. Kimse göz göze gelmek istemedi..

Daha henüz dün gibi, ben bile şu meşhur değerli muktedirlerin "sayın Fethullah Gülen Hocaefendi" dediklerinden; daha öncesi de var ama 1980'den bu yana Bizim İktidardaki muktedirlerin, ABD, CİA ne var ise her şey ile desteklenen bir FETÖ'cü takımın adli, idari saldırılardan ben bile nasibimi almıştım.

Yoksulluk ve çaresizliğin gözü kör olsun. Anadolu'da, yok yoksul köy, kasaba çocuklarının Devlet korumasında yatılı okuyacakları okullar yok denecek kadar azdır.

Masun Anadolu köylüsü ve kasabalısının çocuklarının bu yurt ve barınma boşluğunu, uluslararası ilişkili, yerli işbirlikçi muktedirlerce maddi olarak desteklenen tarikat, cemaat okul ve yurtları dolduruyor.

Ve o yoksul çocuklarda okudukları okullarda yıkanmış beyinleri ile, Ülke menfaatine olmadığı 15 Temmuz'da görülen süreçlerin içinde gönüllü, gönülsüz kaybolup gidiyorlardı.

Uçan sinekten bile haberi olan Devletin, kendisine darbe hazırlanan darbeden haberinin olmaması; bunların da Başkanının Külliyesini değil de, Cumhuriyeti temsil eden Meclisini, Genelkurmay Başkanlığını bombalaması ise çok enteresandı.

Öyle ya da böyle gerisi beni ilgilendirmiyor. Ama, böyle bir suçtan ya da suçlamadan dolayı içeride olan bir adamın karısı, çocuklarına babalarının tutuklu olduğunu değil dei, bir başka yerde çalıştığını söylemesi bir başka dram idi.

Baba, böyle bir süreç ile suçlanıp ceza almış mı bilmiyorum ama, Kadının çaresizliği anlayanların yüreğini yakacak cinstendi. Bir yandan eşinin mahpusluğun mı yansın, diğer yandan çocuklarının ruhsal dengesi bozulmasın diye kıvransın mı?

Hoş garibanlar ortalıkta sürünürken, uluslararası ilişkisi ve diyalogları olanlar muktedirler yine devletin en gözde yönetim kademelerinde keyif çatıyorlar ama, bu iş hep böyledir. "Alavere, dalavere, gariban memed nöbete"

Kıza, annesin tavrından kostümün alınmayacağını nasıl anladı ise bizim 5 yaşında ki Tıfıl Delikanlı, hemen olaya müdahil olur ve "sen üzülme ben sana alırım" deyiverdi. Tabi gereken yapıldı.

Moda deyim ile ben koptum. Bir yıl önce aracımı sattıktan sonra yenisini almamaya karar vermiştim. Bazen bana "neden araban yok" diye sorduğunda, ben de "param yok" dediğimde, "benim çok param var kumbaramda, sana arabayı ben alırım" dediğinde ki duygusallığımı anlatamam. Demek ki bizimki, bize çekmiş.

Sorun kostümün alınıp alınmaması eğildi ki. Aile kenetlenmiş, hiç bir konuda sorun yoktu. Ama Baba tutuklu iken, nasıl doğum günü partisi olacaktı ki? Gel de bunu o çocuklara anlat. Drama oynandı ve kutlama hiç bir şey yokmuşcasına yapılmış

Bu yazıyı sabah daha da duygusal yazmıştım. Yazının içinde geçen bazı isim ve sözcüklerden sonra bilgisayarın ve internetin başı döndü ve tüm yazılanlar silindi, yok oldu.

Olsun, ben de yine aynı kahrımı yazıyorum işte.

Bu çocukların babalarını, kadınların kocalarını, ailelerin evlatlarını siz kullandınız ve uluslararası organizasyonlara siz peşkeş çektiniz.

Ne tahsilatını yaptınız bilemem ama, bu insanların ve yakınlarının çektikleri acının hesabını kim verecek?

Yaşanan bunca dramı görünce, bir Nazi filminden bir kareler geçti gözümün önünden.

Nazi kamplarında ölümler, işkenceler ve açlık kol gezmektedir. Tutuklular da bazen havalandırmaya çıkarlar. Bu sırada bir kadın isyan eder, bağırır. "Eyy Tanrım, sen bizim tanrımız isen, bu işkence ve zulümleri görmüyor musun? İsyan ediyorum" diyordu.

Her seçim öncesinde vicdanını satılığa çıkamamış insanları yok sayarak, vicdanlı seslenmek istiyorum. Haydi iktidarın nemalarını paylaşanlar her şeyden memnun ve duyarsızlar.

Ya size ne oluyor, Bunca acıyı görmüyor, duymuyor musunuz?

Sahiden ya, tanrım, bu çocukların, bu insanların acılarını kim görecek, kim duyacak ve kim dindirecek.

Yokluk, yoksulluk bir bu usulsüzlükler vicdanımı sızlatıyor. İçim yanıyor. Anlıyor musun.

Bu ülke ne zaman, bu topraklarda yaşayanları akıllarını başına alıp da gün görecek ya? Ana dolu, Anadolu zamdan, acıdan kan ağlıyor da.

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER